Kayıtlar

"İman etmeden (de) iyi insan olma"?

Resim
  Yer yer başvurulan bir anlatım yöntemi ile başlayarak, son söylemeyi düşündüğümüz şeyi en başa çekerek cevap verelim: İman etmeyenler de elbette iyi insan olabilirler ama imansızlık ile iyilik arasında zorunlu veya gerekli ve hatta tercih edilebilir bir illiyet(sebepsellik) ilişkisi yoktur. Daha yalın bir ifade ile, ateist insan iyi olabilir ama ateizm ile iyilik arasında bir gereklilik ilişkisi yoktur. Bu yüzden ateist ve iyi insanlar öyle veya böyle ateizmin dışına çıkarak bunu sağlarlar. Ontolojik bir referans olarak ateizm, ne iyilik ile ne de kötülük ile bir gereklilik veya tercih edilebilirlik (zorunluluğu zaten geçtik) ilişkisi içerisinde olur. Bu alana dair yapılan, yapılmış tartışmaların neredeyse tamamını şu soruyu sormak suretiyle önümüze koymamız mümkündür: İyilik dediğimiz şey acaba kendisi ile açıklanan, amacı kendisi olan veya başka bir şeye araç edilemeyecek bir şey midir yoksa iyilik bir araç mıdır? Kant gibi filozoflara göre iyilik insanda numen (te

Allah’a inanıyor ama hakka inanmıyor!

Resim
  Farkındaysanız bu topraklarda insanlar, belirli yalanlara inanmak için kulaklarını dört açmış ve en uygun vaziyeti almış halde beklemektedirler. Toplumu maniple etme gücüne ve imkanına sahip odakların neredeyse tamamı, işlerini ya tamamen ya da kısmen; kendilerinden yalan duyma ihtiyacı içindeki kesimlere bunları sunmakla hal yoluna koyarlar. Peki bu topraklarda insanların yalana bu kadar yoğun kulak kabartmalarının, bu ihtiyacın bu denli yüksek oluşunun sebebi nedir? Bilirsiniz ticaretteki arz-talep döngüsü, hem arz edenin kendi arzını albenili halde sunmak ile hem de ona duyulan ihtiyaç ile alakalı. Yani bu döngünün işlerliği, hem üreticinin sunma kabiliyetine hem de tüketicinin ihtiyacına dayanır. Yer yer üreticinin kendisi ihtiyaç da üretir nitekim. Şu halde bu toprakların sosyo-politik öbekleri, kendileri ve birbirleri için yalanlar ve algılar üretmekle esasen bir arz – talep döngüsünü sağlamış oluyorlar. Bu döngünün işlerlik kazanmasının temel zemini de insanların

Milliyetçiliği, millet olma gayretine karşı işleme

Resim
  Türk milliyetçiliği, bu topraklarda Türkleri millet yapan/yapacak esasa karşı inşa olmuştur. Ve Kürt milliyetçiliği de böyle bir encamın tehlikesi altındadır. Türk milliyetçiliğinin bu işlevi onun kültürel zenginliği dışlayan, dışlamanın da ötesinde yok etmeye çalışan, kurgusal bir tarih ve toplum nazariyesine dayanan, devlet erkini ve işleyişinin küçük bir azınlığın inisiyatifi ile sağlayan… gibi niteliklerinin ürünüdür. Bu topraklarda devletin eli ile veya yedeğinde inşa edilen Türk milliyetçiliği, Türkleri daha hakşinas, daha erdemli, daha adaletli bir toplum yapmıyor. Tersine onları daha zalim, daha inkarcı, daha önyargılı, daha az vicdanlı bireylere dönüştürüyor. İşte onun bu niteliği bir toplumu millet yapan unsurlara karşı işleyiş içerisindedir. Bir kavim, hele modern zamanlarda kamuda dilini serbestçe kullanmış olmak veya kendi adı ile anılan / anılacak bir devlete sahip olmakla millet olma vasfını kazanmış olmuyor. Çünkü millet olma gayreti, yeryüzünde beşer üstü bir gayenin

Xanî ve Yunus'un bulunduğu yere göre biz neredeyiz?

Resim
Bir toplum için milletleşme hareketi, o toplumun yaşamsal niteliğine katkı yapan ve onların hakkaniyetli davranmalarını sağlayan, erdemlerini arttıran, vicdani melekelerini yücelten bütün etkinliklerin, düşüncelerin ve gayretlerin toplamıdır. Kur’an’da geçen millet kavramı temel olarak buna işaret eder ve bu kavram mü’minin içinde yaşadığı topluma, kültüre ve insanlık ailesine dair duruşunu karakterize eder. Öbür taraftan dünyadaki insanların büyük bir kısmı milliyetçiliği, onları insani ve hakkaniyetli olan her şeyden arındırarak inşa ederler. Hatta milliyetçiliği çoğu zaman tam da hakkaniyetli olan her şeyi yadsımak sureti ile yaşarlar. Yani milletleşme gayreti bir mü’min için içinde yaşadığı toplumun manevi donanımına hizmet veren, kültür ile irade arasındaki ilişkinin hak ve etik zemininde inşasını sağlayan bir şeydir. Velakin dünyanın gidişatında milliyetçilik, toplumun sahip olduğu manevi/metafizik değer skalasına müdahale etmek sureti ile onları sadece paranın söz sahibi olduğu,

Deizmin sefaleti üzerine

Resim
    Doğa olaylarının genel bir sebep – sonuç işleyişi (Determinizm) içinde devam ettiği genel olarak kabul edilen bir şey. Doğa, kanunlara tabidir ve bizler bu kanunları anlamak suretiyle doğada olup bitenleri anlayabiliriz. Bu kanunlar zaman ve mekan şartlarına göre pek değişmez, su her yer de 100 °C’de kaynar ve 0 °C’nin altında da donar. Doğanın bu yasaları insan bilimlerinde de var mıdır acaba? Mesela Sosyoloji, Psikoloji, Etnoloji, Antropoloji, Tarih vs. bilimler için de geçerli olabilir mi? Düşünce tarihinde buna dair önemli bir tartışma müktesebatı ortaya konulmuştur ve ağırlıklı olarak (bize göre de) doğadaki kanunlara benzer bir kanunlar manzumesinin insan bilimleri için söz konusu edilemeyeceği. İnsan bilimleri ile doğa bilimleri arasındaki bu ayrıma işaret eden tartışmalardan türeyen iki esas kavram vardır: Hermenötik, Tarihselcilik. Oldukça geniş bir yelpazede kullanılan bu kavramlar esnek ve kullanışlıdır. İnsanın ve insan topluluklarının kendi öznel şartları içerisinde, k

Bir zan olarak Ateizm

Resim
    Yıllar önce Ateist bir tanıdığım Ateizminin altını iyice çizmek için bana şöyle demişti: “…şunu anlamanı istiyorum, ben hiçbir Tanrı’ya inanmıyorum ve ben kendimin Tanrısıyım”. Ben ondan daha az vurgulu bir şekilde kendisine “peki Tanrı olmanın ontolojik imkanına sahip misin…” diye sorduğumda sorumun cevapsız kaldığını ve keza o vakit; sorumun doğru ve yeterince anlaşılıp anlaşılmadığından emin kalamadığımı da hatırlıyorum.   Bir insan mesela 1 Milyar ışık yılı ötede nelerin olup bittiğini bilmiyor ve bilmediği halde kendini Tanrı ilan ediyorsa bir çelişki içindedir. Diyelim ki kaba olarak 1 Milyar ışık yılı ötede neler olup bittiğine dair kabaca bir fikir sahibi oldu. Bu da onun Tanrı olmasına yetmeyecek ve nihayetinde sonsuzluğu hem esastan hem de usûlden bize izah etmesi gerekecek. Sonsuz varoluşun mahiyetini, özünü, tözünü, künhünü izah etmesi gerekecek. Varlığın sonsuz sınırsız gizemlerini sunması gerekecek. Ki bu mümkün değildir. Düşünün daha Samanyolu Galaksimiz

İstemek mi, vazgeçmek mi?

Resim
    İnsan, dünyalık herhangi bir şeyi Allah'tan isteyebilir. Bu istenen şeylerin bir kısmı mü'minin manevi varoluşu açısından çok kritik yerde duruyor olabilir. Yani manen sıçrama yaşayacağı bir pozisyonda olabilir. Bu durumda Allah, kulundan önce istediği şeyden vazgeçesini murat eder. Vazgeçmediği sürece ona verilmez, vazgeçmenin gücü ile kavuşması sağlanarak hem dünya hem ahireti için hayırlı hale getirilir.  En çok istediğimiz şeyler bizim en çok sınanacağımız şeylerdir. En çok istediğimiz şeyler bizim sıçrama veya çöküş yaşayacağımız şeylerdir. En çok istediğimiz şeylere dair tutumumuz bizim manevi varoluşumuzda belirleyici etkilere sahip olan şeylerdir.  Mü'min, dünyevi bir şeyi Allah'tan çok ister ve ama Allah vermeyebilir. Çünkü o mü'min kişinin, talep ettiği o dünyevi şeyden Allah'a tevekkül ederek ve ona bırakarak vazgeçmesini ister.   Allah adına vazgeçmek sureti ile ona bağışlanır o şey. Burada "terk etmenin, vaz geçmenin gücü" ortaya çıka